AİLE ŞİİRLERİ

 

 
AİLE ŞİİRLERİ
 
ANA HASRETİ

Çağrışır bülbüller seher vaktinde.
Ne kadar yücedir ana hasreti.
Mecnunlara döndüm gittin gideli.
Dilimde hecedir ana hasreti.

Beni bu dünyaya getiren oydu,
Kundakladı bezle, beşiğe koydu.
Bir ömür boyunca çileye doydu,
Bitmeyen çiledir ana hasreti.

Babama küserdin bize kızınca,
Oturur ağlardın mektup yazınca,
Gelmezse gurbetten haber uzunca,
Duyarım nicedir ana hasreti.

Âşık Ziya’m sanma seni unuttum,
Gözüm yaşın mendilimde kuruttum,
Her zaman üstümde dağdın, buluttun,
Karanlık gecedir ana hasreti.

 
ANNE

Bana mektuplar yaz,
Kokularını kat mürekkebine.
O mübarek elinle yazdığın,
Mektuplarını öpüp koklayayım anne.
Sen gittin gideli,
Gözlerim Kerbelâ kuruluğunda.
Yüreğimde Hüseynî ağıtlar yanmakta.
Sen bana mektuplar yaz,
Rüya postalarıyla gönder.
Akşamları bekliyorum,
Gecelere koşuyorum.
Başımı yastığa koyunca,
Rüyalarımda seni görüyorum.
Ellerine sıkıca sarılarak,
Çocuk oluyorum,
Çığlılar kopararak ağlıyorum anne.
Dünya zor,
Hayat zalimliklerle dolu.
Sen Cennet-i âlâ'nın çiçekli bahçelerinde,
Kevser ırmaklarının kenarında,
Fatıma anamla gezerken,
Ben dünya gurbetinde yalnızım.
Sana ve kokuna hasretim
Anne...

 
ANAYA ŞİKÂYET

Yirmi bir yıl geçti gittin gideli,
Bizim köyde bir şey değişmez anne.
Babam aynı yine, perme perişan,
Daha beter oldu, eğilmez anne.

Haftasında daha evlenmek dedi
Evlenmezsem sonu dellenmek dedi
Elinde ne varsa her şeyi yedi
Şimdi hiç kimseyi beğenmez anne.

Hepimiz gözüne fazlalık olduk
Gücümüz yetmedi sarardık solduk
Bir sabah kapının önüne konduk
Babamın önüne geçilmez anne.

Duydum ki evlenmiş bizden habersiz
Gelen kadın inan çirkin sevimsiz
Elden bir şey gelmez kaldık çaresiz
Eller senin gibi sevilmez anne.
 
Çocukları oldu gelen kadından
Bir muhabbet sorma yenmez tadından
Her şevi sildiler senin adından
Bir daha o eve gidilmez anne.

Bayram sabahları hayalin doğar
Kabrine gelirim gökten nur yağar
Gözlerim buluttan yağmurlar sağar
Analığın eli öpülmez anne.

Biliyorum cennet köşküdür evin
Fatıma anamla beraber gezin
Evlendik, arkada kalmasın gözün
Senin sevgin bizde bölünmez anne.


BABA

Akşamlar çökünce şehrin üstüne
Hasretine yandım, kavruldum baba
Boynumu bükünce fecrin üstüne
Yokluğuna kandım, vuruldum baba

Kanat seslerine uzandı elim
Kırıldı ümidim kırıldı belim
Gülmüyor yüzümüz dönmüyor dilim
Bakınca resmine sarıldım baba

Pencereme konan küçük serçeye
Sen giderken döndüm yerde külçeye
Seni hatırlatan, benzer herşeye
Tutundum sarıldım, sarıldım baba

Pencereme bir çift güvercin kondu
Sanki kanatları mektubun oldu
Bak sevgili yavrun sarardı soldu
Canevimden yandım, vuruldum baba

Ne işten, ne eşten fayda olmadı
Ne yapsam ne etsem çilem dolmadı
Tahammülüm bitti, takat kalmadı
Ardın sıra bende savruldum baba

Cennette postacı, haberci yokmu
Ecel denen ucu ölümlü ok mu?
Bu dünyada gülmek bizlere çok mu
Fırtınalar koptu, duruldum baba

Trenlere sordum dönüp gelmedin
Kanatların süzüp yere inmedin
Ben ne hallerdeyim gelip görmedin
Irmaklar olupta, kıvrıldım baba

Sen bana arkadaş, yoldaş gibiydin
Bazan yağmur gibi, bazen tipiydin
Sen hanedar adam çerkez beyi idin
Dostlara, ahbaba kırıldım baba

Sivas bende hicran, yokmuş ilacı
Bilirim insan dünyada kiracı
Evlatlar torunlar hepsi duacı
Her gece rüyamda çırpındım baba

Âşık ziya'm döndü dağda ceylana
Sabırlar dilerim dostum ferhan'a
Gurbette tükendik biz yan yana
Gün geldi hayale sarıldım baba


BABAM

Bugün kaç yıl oldu senden ayrıyım,
Seni çok özledim, özledim babam.
Sana her zamandan daha bağlıyım,
Hasretle yüreğim közledim babam.

Çocuk olsam sarılsaydım boynuna,
Kuşun olsam saklansaydım koynuna,
Bazen yenilirdim gençlik duyguma,
Senden dertlerimi gizledim babam.

O güzel günleri bitmez sanırdım,
Kucağımda uyur bakakalırdan.
Kara topraklara seni yatırdım,
Ardından ağladım sızladım babam.
BABAMA MEKTUP
 
Bu yıl köyümüze karlar yağdı mı?
Malıyın yeygisi mısır mı baba?
Kime kürüttünüz, damlar akdı mı?
Uzanıp yattığın hasır mı baba?

Eskiden dağları alıp atardın
Sekkoya sarınır vurup yatardın
Gününen uyanır akşam batardın
Koparıp attığın nasır mı baba?

Reçberliği seçtin kaygın olmadı
Omuz zoru verdin yaygın dolmadı
Nereye gittiysen saygın olmadı
On işten dokuzu kusur mu baba?

Şansına kuruyor yaban yazılar
Koşmadan çatlamış daban sızılar
Elin davarları çifte kuzular
Seninkiler bu yıl kısır mı baba?

Eğilmedin kula, aksilik sende
Ömrünü çürüttün gam ile gemde
Ben gurbetteyim fayda yok bende
Hesabım kitabım küsur mu baba?

Anla, gemisini kurtaran kaptan
Ben de bıktım inan şor ile laftan
Âşık Ziya’m yardım gelirse Haktan
Benim beklediğimde Hızır mı baba

BABAMA MEKTUP

Bu gün gece yarısı,
Saat yirmidörtü on geçe,
Pazartesiyi salıya bağlayan gece.
Yıllardan sonra sana yazıyorum.
Bilmiyorum
Nerden aklıma düştü.
Yıllardır,
Senden ve kendimden bile sakladıklarımı,
Anlatmak istiyorum.
Seni,
Yukarı evin tek odasında tanımıştım.
Hep bir arada yatılan,
Helâsı dışarıda,
Banyosu ahırda olan evde.
Şilte yorganların arasında,
Anamın can çekişerek çırpınışını,
Bacılarımın ümitsizce halı dokuyuşlarını,
Evdeki gasaveti,
Herkesin sana korkarak bakışlarını...
Nedendi, ne zorun vardı?
Anlatsana baba?
Biliyor musun?
 
Senin korkundan ahıra saklanırdım.
En çok kır atınan,
Güvercinleri severdim.
Atın koşması,
Kuşun uçması,
Beni hayallerime kavuştururdu.
Dayağın, küfürün olmadığı,
Bir yere gidecektim.
Ahhhh baba
O günü hiç unutamadım;
Güvercinlerimi kestiğin sabahı!
Nasıl da acımadın, kıydın onlara?
Beni de kesmiştin.
Umutlarımı,
Çocuksu hayallerimi,
Kanatlarımı, kollarımı kesmiştin...


 
BABAYA SESLENİŞ

Akşamları hüzün çöker içime,
Gurbette yalnızken nerdeydin baba?
Güneş yalaz gibi vurur yüzüme,
Bana şefkatini verseydin baba.

Korkudan titrerdik seni görünce,
Ağlaşır kaçardık bizi dövünce.
Eline ne geçti anam ölünce?
Bir kez mezarına gelseydin baba.

Gelen vurdu giden vurdu belime,
Acıyanlar ekmek verdi elime,
Beni koyar mıydın kendi yerine?
Ondan sonra beni yerseydin baba.

Dün gece rüyamda uçağa bindim,
Evimin damına alçalıp indim,
Ağladım kolumla yüzümü sildim,
Bari gözyaşımı silseydin baba.

Âşık Ziya’m ömür bitti, yol bitti.
Ana gitti, gardaş gitti, yar gitti.
Gurbette bunaldım, canıma yetti.
Bana hakkın helal etseydin baba.

 
BACIM

Anamın yerine koymuştum seni,
Yüreği yaralı görgülü bacım.
Her satırı hasret, nakış deseni,
Halısı kilimi örgülü bacım.

Yağmurlar yağdı mı dağların kar mı?
Ambarda unluğun hazını var mı?
Çocukların nasıl geçimin dar mı?
Hasreti içine sürgülü bacım

Orakla tırpanla ekin biçerdik
Beraber tarlada tırmık çekerdik
Damın arkasında düven sürerdik
Buğdayı harmanda sergili bacım.

Yenildik kederle gelen rüzgâra
Halı öğretirdin küçük kızlara
Kozak topladığın sıcak yazlara
Şeleğinde ipi gergili bacım.

Hiç Şansın gülmedi zalim felekten
Çok sular geçirdin ağdan gölekten
Âşık Ziya’m selam saldı yürekten
Benim canımsın sevgili bacım.
BACIM
 
Akşamları gözüm dolar
Gurbet elde kalan bacım
Yavruları yetim solar
Ayrılığı çalan bacım

Zarda mısın darda mısın?
Karda mısın kışta mısın?
Gözün dolu yaşta mısın?
Güller gibi solan bacım.

Yatılır mı kara yerde
Karlar yağar perde perde
Duydum ki düşmüşsün derde
Dünya fani yalan bacım

Akşamları yola bakar
Çalı çırpı soba yakar
Bazen seller gibi akar
Çölde mecnun olan bacım.

Cebinde yoktur parası
Kaynamaz tası tavası
Gönlünde gardaş yarası
Gurbet elde kalan bacım

Sırtında solmuş yeleği
Duvarda ince eleği
Âşık Ziya'nın şeleği
Boynu bükük kalan bacım
 
 
BİLGE HAN’IN AĞIDI
 
Karlı dağı aşa aşa
Adını yazdırdım taşa
İsyankâr değilim hâşâ
Sana doyamadım oğul.
 
Ali emmin eyledi hayır
Yürek yanar cayır cayır
Mahşerde bizleri kayır
Sana doyamadım oğul.
 
Ecel gelmiş şerbet sunar
Bilge Han gözlerin yumar
Teneşire sığmıyormuş
Dokuz ibriğinen yunar.
 
Saim Deligöz’ün bahtı
Yıkıldı taç ile tahtı
Âşık Ziya’m ağıt yaktı
Sana doyamadım oğul.


FAZIL' IN AĞIDI
 -1998 yılında yitirdiğim kardeşim Fazıl'ın aziz hatırasına hürmeten
 
Pazarören Pazarören
Dağlardakı yeşil püren.
Gardaşıma sebep oldu.
Soyka kalası merdiven.

İstanbul'un yolcuları.
Başındaymış savcıları
Aman sepli haber verin.
Dayanamaz bacıları.

Kanat takıp uçabilsem.
Düştüğünde tutabilsem,
Ela gözleri sürmeli.
Gardaşımı öpebilsem.

Bilinmiyor bilinmıyor,
Yollar uzak gidilmiyor.
Zıkım çalası otobüs,
Yürü dedim yürümüyor.

Haydarpaşa hastanesi.
Bu gün kandiller gecesi.
Oy ben nasıl haber verem.
Gelin taze, var bebesi.

Mezarını hazırlayın,
Anamın yanında olsun.
Gençliğine doyamadı,
Baba başımız sağolsun.

Merdivene çıkılır mı?
Can kafesten atılır mı?
Gurban olum gardaş sana
Bura gurbet yatılır mı?

Âşık Ziya’m acım derin,
Hastanenin morgu serin
Doktor gardaşım üşüyor.
Üzerine yorgan verin.


MEHMET ÇELEBİ
Sevgili dayım. Sen dedemin oğlu. Ebemin kuzusu. Anamın yadigârısın. Bu şiiri sana ithaf ediyorum…
 
Dayım Mehmet Çelebi'ye İthaf en
Dağların ardında küçük bir köyde,
Dünyaya gelmişti köhne bir evde.
Yaşamak çok zormuş öyle bir yerde,
Yolların basında Mehmet Çelebi.

Okumak istiyor yana yakıla
Nasıl gelsin yaya köyden okula
Ayağında çarık düşe yıkıla
Rutubet taşında Mehmet Çelebi

Pazarören onda yeni başlangıç
Deli taylar gibi sanki kırlangıç
Cebinde kavurga, Üzümle Alıç
Üşürmüş kışında Mehmet Çelebi

Dokuzyüz ellide mezun olunca
Sorumluluk çökmüş sırta kulunca
Düşmüş köy yoluna kağnı bulunca
Onyedi yaşında Mehmet Çelebi

Köy yolları uzak çar ile çamur
Tandırda pişiyor ekşili hamur
Cehalet Milletin sırtında kambur
Zorluklar peşinde Mehmet Çelebi
 
Kitreli ilk durak ilk göz ağrısı
Titriyor kısrağın teni sağrısı
Bu ses Atatürk'ün örnek çağrısı
Güvercin kuşunda Mehmet Çelebi

Dar geliyor köyler daha yükseğe
Tekeri dayansa taşa tümseğe
Çıksa da engeller dize dirseğe
Sevdası döşünde Mehmet Çelebi

Müfettiş öğretmen olunca koşup
Toroslardan Çukurova'yı aşıp
Bazen derelerden sel gibi taşıp
Eğitim peşinde Mehmet Çelebi

Amerika rüyaların ülkesi
Büyük yürüyüşün en son perdesi
İnsan yetiştirmek aşkı uhdesi
Ellerin işinde Mehmet Çelebi

Âşık Ziya seninle gurur duyuyor
Dostlarla akraba hergün soruyor
Şerefli mazimiz orda duruyor
Uykuda düşünde Mehmet Çelebi


 
YAVRUMA NİNNİ

Esen rüzgâr üşütmesin,
Sana nazarlar değmesin.
Seni Rabbim esirgesin,
Bebeğim bebeğim hû

Uykunda seni yokladım,
Kadife tenin kokladım,
Seni koynumda sakladım,
Bebeğim, bebeğim hû

Küçüğüm serin olasın,
Ameli derin olasın,
Hızıra yoldaş olasın,
Bebeğim, bebeğim hû

Mısır'a sultan olasın,
Tahtında huzur bulasın.
Hayırlı evlat olasın,
Bebeğim, bebeğim hû

Anneni, babanı üzme,
Kötü insanlarla gezme.
Karıncayı bile ezme,
Bebeğim, bebeğim hû
 
 
ZAMAN BAHÇESİ

Sene dokuzyüz atmış bir,
Aylardan martın sonu,
Zaman bahçesine bir bebek düştü,
Anamın gözlerinden iki damla yaş süzüldü,
Yastığa düştü.
Pencerelerin bile buz tuttuğu,
Soğuk kış gecesini bebeğiyle geçirdi.
Ak göğsünden emzirdi,
"Oğlum" dedi,
"Umudum, yaşama gayem, yudumum"
Anam beni böyle severdi.
Doyasıya koklardı, öperdi.
Anam dağlar gibi yüceydi.
Başı dumanlı, gözleri nemli,
Yorulmazdı,
Kahırlı harmanlarda unluk elerdi.
Gece sabaha kadar bulgur kaynatırdı.
Babam nerde, anam orda.
Yoldaştı eşine, koymazdı darda.
Bir gün anam hastalandı,
 
Kalkamıyor, oturamıyor,
Gülmüyordu.
Gözümün önünde eriyor,
Gidiyordu artık.
Perşembeyi cumaya bağlayan gece,
Evimize melekler indi.
Anamızı hazırladılar.
Bir yaralı ceylan gibi çırpındı,
"Yavrularımı getirin" dedi,
Sokuldum yanına korkarak,
Konuşamadı.
Gözleriyle veda etti.
Melekler anamı alıp cennete uçtular.
Ardından "ANA" dedim,
Yüreğime ateşler düştü.
Dağlara kül rengi düşünce,
 
 
***************************

*****GÜZEL TÜRKÇE'M*****

******HABERLER****** ***SON DAKİKA HABERLERİ*** *******GAZETELER*********** *******************

Günlük Burç
 
Bugün 8 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı!

........Sitede şu an hit counter çevrimiçi kişi var.