MİLLİ ŞİİRLER
OZANIM
Ben milletin ozanıyım
Sazımı sözümü satmam
Dağlardan ilham alırım
Yalanı özüme katmam
Gözetmem insan farkını
Olmam ezenle halkını
Ele veripte talkını
Üzümü sapıyla yutmam
Övülecek insanlar var
Sövülecek insanlar var
Dövülecek insanlar var
Hak varken haksızı tutmam
Sırtımda dünya ahvali
Gördüm hâlî pür melâlî
Terk edip evlat iyâli
Hasımlık hısımlık gütmem
Tuzunan ekmeği yerim
Mübarektir alın terim
Darda kalsam Mevlâ kerim
Mahnetin evinde yatmam
Bana yar olmadı felek
Can başıma oldu şelek
Makam mansıp neme gerek
Namerdin ayağına gitmem
Âşık Ziya’m ararım
Dosttan yana çok zarım
Bundan sonra ki kararım
Sabah doğup akşam batmam
PAZARÖREN
Tarihte Yabanlu pazarı ezel,
Goççağız'da telli durnalar gezer,
Seni uzaklardan özlemek güzel,
Ahdim kaldı sende can Pazarören.
Çarşıda esnaflar kârın eylerdi,
HAYDARLAR ekmeğe yiğit beylerdi,
HACI YUNUS emmim takva söyledi,
Düşerdi benzime kan Pazarören.
Göçmenlerden işçi, sanatkâr çıktı,
KÖŞKER VELİ EMMİ, KEL ALİ bıktı.
TOPAL SABRİ'yi de yalnızlık yıktı,
Kimler geldi geçti, yan Pazarören.
SIHHYE MEMMET'ten derman bulurduk
KEKEÇ APDULLA'dan lokum alırdık,
Zamantı'da her gün balık avlardık,
Seherin vaktinde tan Pazarören.
Kayalık'ta RAHMİ BEY'i görürdüm,
KARADUMANLAR'a selam verirdim,
OSMAN EFENDİ'ye çıkıp gelirdim,
Katarlardı sana şan Pazarören.
AKILDANE derler MİTHAT ATAHAN,
POSTACI YUSUF'a mektup atmam.
Anam yok ki artık, sende kalamam,
Bulunmaz sen gibi han Pazarören.
EŞE BİBİM halay başı çekerdi,
YILDIZ AHMET yıldız gibi gezerdi.
BERBER MEMMET müşteriyi süzerdi,
Güzel insanları an Pazarören.
GILLITETE, ESE ÇAVUŞ nicoldu?
HAŞİM EMMİ yandı, gara kül oldu.
ÖKKEŞ Adana'da suda boğuldu,
Yetimlerine de yan Pazarören.
PEHLİVAN AĞA'dan kimler kaldı geriye?
ABİT DAYIM bıçak çalar deriye,
Dırakça giyinen DAŞTAN EMMİ'ye,
Sofrasında şeker, bal Pazarören.
Boşa gitmez onca verdiğin emek,
İnsan ölse, namı kalırmış demek.
Unutulmaz insan TOYBÜK'LU BEBEK,
Üç kulhü, bir elham sal Pazarören.
CEMİL HOCA sabah okurdu ezan,
İLYAS HOCA kamet getirir bazan.
PANGACI AHMET'İ hakkıyla yazan,
Bir şair, bir ozan bul Pazarören.
Tütün sardığımız tahta sedirden,
Kalkar idik seher vakti fecirden.
Dayrasını açan KOCA KADİR'den,
Demlikten çayını al Pazarören.
El depesinde de çalı güverdi,
BAY RAKTAR kızınca sayar söverdi.
CUMA BEĞ Bûğlek'te düven sürerdi,
Şitilde yoğurda ban Pazarören.
Olmadı geleni, gitti gideli,
Bir ölüm, ayrılık, gurbet bedeli.
Dükkanı tarumar olmuş EDELİ,
Dürüst insanları bul Pazarören.
Dayanır mı bunca yürek acıya?
SOBACI lakabı Emmim HACI'ya.
Gurbetteki emmim KARA HOCA'ya,
Bir fatiha bir selam sal Pazarören.
GÖÇMEN KÂZIM atlarını koşardı,
Ispıtın'a gider, orda yaşardı.
NECİP EMMİ Ramazanda coşardı,
Sahurda davulu çal Pazarören.
Haber saldım babam GOCA ŞUKRÜ'ye,
Gır gısrağı çayırlığa örkleye.
Hasret kaldım akrabaya, köylüye,
ÂŞIK ZİYA'm kaldı san Pazarören...
EMMİLER
Vakit akşam oldu gece başlıyor
Yüreğime bir firkat çöker emmiler
Gurbet beni döne döne daşlıyor
Şu gönlüme hasreti eker emmiler
Gözümde tüter oldu dereler bağlar
Bahar gelse çiçek döşese dağlar
Şimdi kaya pınarın suları çağlar
Başına kuşları çeker emmiler
Kaç yıl oldu ayrı düştüm sıladan
Anadan babadan gardaştan dosttan
Salını salını insem Torostan
Beni tanırmola gören emmiler
Akşam aşsodaya bağdaş kurulur
Ocağa bir kazan yemek vurulur
Bir misafir gelse köye duyrulur
Şimdi ne gelen var nede giden emmiler
Kalkar idik sapa gitmek için geceden
Ay ışığı vurur ıpıl ıpıl peceden
Azığımız gelir ta… sonra niceden
Taplah gözlerimde tüter emmiler
Öksüz çamın önündeki kör pınar
Sularında inci mercanlar yanar
Keklikler suyunu içmeye konar
Mor kekliğin sesi nerde emmiler
Ürüyamda ebemi gördüm karışık guruşuk halde
Samanlığın duvarı yıkılmış bir halmi var acaba köyde
Sen gene bu rüyamı hayra yor da
Guşun ganadıynan bir haber salın emmiler
Armutlu kayada kuzgun döner mi?
Daş ağılda sürülerin yatar mı?
Kel tepenin üstünden gün batar mı?
Şimdi gün nerden doğar bilmem emmiler
Duz daşına gelirmola kuzular
Yarelerim göz göz oldu sızılar
Bodur mu kaldı yörevdeki mazılar
Yeşilliğe hasret kaldım emmiler
Baba dede yurdum viran olmuş
Tarlamız ayrık otu calbaynan dolmuş
Bakın hele gonaklarım nic olmuş
Baykuşlara mesken malım emmiler
Dedem Osman Çavuş kalktı mola harmandan
Görpeleri indirmesin albaydan
Kazçıkandaki ince tarladan
Ekinleri biçtiğizmi emmiler
Babam tıpanını çekiçledi mi?
Anam kirkit vurup kilim nakışladı mı?
Gurbetteki oğlunu bağışladı mı?
Ataya kim küslük güder emmiler
Daş olukta bağdaş kurup oturdum
Yüreğimi karlı dağa götürdüm
Gardaşımı yad ellerde yitirdim
Acaba nic olur halım emmiler
Gül yüzlüm ellere gelin odlumu?
Ayrılırken sararıp ta soldu mu?
Bir kez olsun dönüp beni sordu mu?
Ben ona hakkımı helal ettim emmiler
Eline bayramcalık kınası yaksın
Beline ganevçeli yağlığı taksın
Evine yurduna çok iyi baksın
Vardığı yerde geçim etsin emmiler
Şahancaydım ama yetmedi gücüm
Gözlerim görmez oldu ağardı saçım
Gardaşlarım uzakta gelemez bacım
Marah etmesinler beni emmiler
Ezine de köşker dağı Ezine
O dağlarda Sultan gelin gezine
Anam duyar ise vurur dizine
Ayrılık belimi büktü emmiler
Bir Avşar düğününde çeksem mendili
Davulunan yere vursam kendimi
Dutun ha babam şu halaydan durman el gibi
Derim amma düğün yok ki emmiler
O düğüne varsam şabe çaldırsam
Döne döne kirman gibi haley kaldırsam
Kömbeyinen üstüne dürüm sardırsam
Çıksam kekik kokan yaylalara emmiler
Yayla dedim de içime bir sızı düştü
Gözlerim doldu da yüreğim taştı
Pusucuğun arkası her zaman kıştı
Aşiretler yaylasına çıktımola emmiler
Kazım emmim der mi kağnıyı kurun
Irgadı toplayın tarlaya vurun
Tülbeliler derviş dayımı sorun
Kalmadı dutacak dalım emmiler
Kuzaycada burçak yoldum ağladım
Gurbet tepesinde çalgı bağladım
Bel kavakta yüreğimi dağladım
Gasavetim bana yeter emmiler
Ne yamanmış gurbet elin hasreti
Anam benden gunalıca gelin istedi
Mürvetimi bile görmedi yokmuş kısmeti
Anamın mezarı nerde kayıpmoldu emmiler
Âşık Ziya’m daha neyi söyleyim
Ben az diyom siz çoğunu anlayın
Bir çift yavrum var goynügüzde saklayın
Teberriğime iyi bakın emmiler
Hepiğizi çok özledim
Hatirigizi sual eder
Ellerigizden öperim
Canım emmiler gurban emmiler
ARINDIM
Bu gece üstüme yağmurlar yağdı,
Kirden, küften, pastan, tozdan arındım.
Eskimişti artık cahillik çağdı,
Halveti bilmeyen yozdan arındım.
Berzah âlemine korkarak baktım,
Elim de asayla kandiller yaktım.
Koyakta toplanıp deryaya aktım,
Ummanlara dalıp azdan arındım.
Yollar çok çetindir, menzil uzakta,
Nefsim yedi başlı, bekler tuzakta.
Kapandı yollarım karda kızakta,
Yağmayan yağmurdan yazdan arındım.
BEN ÖZEL HAREKÂTÇIYIM
--Bu şiiri Gümüşhane Kelkit yakınlarında şehit düşen Murat Kafkas'a ve tüm Özel Harekât polislerine ithaf ediyorum...
Ben Özel Harekât Timi'ndeyim,
Yüreğimde mangal yanar, kor yanar.
Nurhak Dağlarında kurtlar ulur,
Baykuşlar matem çalar.
Yavrumu koklamasam,
Eşimin gözlerine bakmasam,
Ne çıkar?
Benim yüreğimde vatan denen,
Sevgilinin bakışları yatar.
Ne maaşı, ne parası, ne pulu.
Bana mukaddes vatanın,
Toprağı yeter.
Benim bıyıklarımdan,
Cudi asılır.
Gabar postallarıma sarılır.
Korkakları sinesinde barındırmaz dağlar.
Arkamdan eşim ağlar.
Anam yüreğini dağlar.
Ben Özel harekâttayım,
Tan yeri ağarırken,
Kar yağar üstüme.
Soluk benizli yarasaların pusularından,
Koç yiğitlerin üstüne mermiler yağar.
Muradı almasam ne çıkar?
Âlemlerin nurunda şefaat var.
Ancak korkaklar korkar ölümden,
Kollarını açmış, bekliyor beni peygamber.
Ben Özel harekâtçıyım,
Emanet aldım bu vatanı Ata'mdan,
Ben yürürüm, şehitler yürür ardımdan.
Beni yalçın dağlar, geçit vermeyen zirveler,
Durduramaz.
Kucağımda can veren yiğidimin,
Yetimleri durdurur,
Onlar büker belimi.
Vefasızlık yakar yüreğimi.
Ne zaman vatanın dara düşse başı,
Omuzlarda taşınsa,
Binlerce polisin naaşı.
Ey Vatan!
Sana söz verdik,
Bir ölür, bin diriliriz.
Biz Özel Harekâtçı timleriz.
TÜRKİSTAN
Sevgili dostum Mehmet Emin Batur Bey’in üç aziz dava arkadaşlarının çıkardığı İstiklal Gazetesinin yayın hayatına başlaması hasabiyle Doğu Türkistan’ın İstiklaline katkı umuduyla.
Tan elli yıldır yurdumdan uzak
Yanan yüreğimde közüm Türkistan
Yollarda vahşet var bin türlü tuzak
Yaralı kolumda bezim Türkistan
Can ektiğim yurtlar kimin elinde
Mukaddes davamın zoru belimde
Azameti Huda sabır dilimde
Yürür ağır ağır dizim Türkistan
Telefat çok oldu gelirken yolda
Aradın girmeye çörtenden dulda
Vatan elden gitti düştüğüm çulda
Maziyi arıyor gözüm Türkistan
Namazın öncesi ezan kamettir
Müminler felaha koşar rahmettir
Bir adım geriye dönen namerttir
Namusum şerefim sözüm Türkistan
Ben yazayım konuş dünya durdukça
Bilenirim zalim yağbu vurdukça
Türkiye Türkçesi lehçem oldukça
Müşkülatım sende çözüm Türkistan
Âşık Ziya’m yer gök Türkistan
Doğu Türkistan’ım bitmeyen çile
Mehmet Emin Batur getirdi dile
Kulağımız sende gözüm Türkistan
DEVLET EZGİSİ
--Türk Dünyasının birliğine ve dirliğine bir ömür harcayan büyük dâvâ adamı Mehmet Emin Batur'a –
Sina Çölü zor gelir mi Yavuz'a?
Hazar Gölü dar gelir mi Oğuz'a?
Akdeniz'e hükmeden Kaptan-ı derya,
Şimdi kıyıdaş ülkeler ya köledir, ya parya,
Hey Baba Oruç! Koca Hayrettin,
Bıraktığın yerleri bizlerin mi zannettin?
Kader kapattı bizi Edirne'yle Aras'a,
Geldiğiniz yerlere yuva yaptı yarasa.
Beş bin yıllık Türk yurdu Kerkük'e ağlarım,
Karabağ'dan gaçalı hazan oldu bağlarım.
Balkanlardan döneli tam bir asır oldu,
Bosna'da çiçekler, karanfillerim soldu.
Batı Trakya Türk’ü arar Sadık Ahmet'i,
Deli Ormandan kızanlar ünledim de gelmedi.
Niğbolu'da Doğan Bey, Beyazıt Han ne arar?
Kosova'da Murat Han diken üstünde yatar.
Kırım'daki Mustafa Sabrı Cemil ediyor,
Hanların sarayına kızıl baykuş tünüyor.
Yarab! Türkistan'ı kurtar artık zulümden,
Saf saf olmuş şehitler, gelir geçer önümden.
Batı Türkistan'da birçok devlet kuruldu,
Değişen nedir ki? Rus'a fikir soruldu.
Hala düğün dernek, Rusça tiyatro,
Bağımsızlık ne demek, yapılan iş fiyasko.
Ben tam bağımsız Türkistan'ı isterim,
Bu fikirle yaşarım, bu hayali beslerim.
Ah Gül Baba! Ne ararsın Nemçe'de?
Aşiyandan bizlere diken kaldı bahçede.
Çeçenya'da ağlıyor bir anne ceylan,
Ahıska'da dönmeyi hayal eder gülfeyman.
Tabiplerin dermanı nerde acep derdime?
Elçibey'i düşürüp, kim gönderdi sürgüne?
Kurtuluşa ermek için kalksın eller bir bir,
VATAN BİR, BAYRAK BİR, ALLAH BİR!
DOĞU TÜRKİSTAN
Sözlerim dünyaya, tüm insanlığa,
Esaret altında ve yalnızlığa.
Çivileseniz de bizi çarmıha,
Sana döneceğiz Doğu Türkistan.
Urumçi'den Turfan, Kumul Gulca'dan,
Aksu'dan Kaşgar'dan, Karahoca'dan,
Altay'dan Hoten’den, Barköl'den,
Sana geleceğiz Doğu Türkistan.
Esaret altında kalan ülkemin,
Korkudan titresin melun Jiang Zemin.
Milyonlarca Kürşat’ım sürgünde benim,
Yolunda öleceğiz Doğu Türkistan.
Bin yıl süren savaş devam edecek,
Allahın izniyle Bozkurtlar dirilecek.
Karanlıklar bitip gün görülecek,
Seninle güleceğiz Doğu Türkistan.
Gulca'nın hesabı saklı koynumda,
İşkence izleri hala boynumda.
Atayı ecdadı orda koydum da,
Öcün süreceğiz Doğu Türkistan.
Sürgünde ödedim geçen yılları,
Kapatsan sınırı, kessen yolları.
Gökbayrak ile Bozkurt başlı tuğları,
Başa dikeceğiz Doğu Türkistan.
Binlerce insanı Gulca şehrinde,
Boğdularsa bizi Tarım nehrinde.
Saltuk Buğra Hanın zaman behrinde,
Yola çıkacağız Doğu Türkistan.
Çekirge sürüsü sardı yurdumu,
Türlü desiseyle kırdı ordumu.
Yardıma kim geldi, kimse sordu mu?
Hesap soracağız Doğu Türkistan.
Türk'e benzer, Türkçe konuşur çaşıt,
Başkasıyla uğraş, kendini taşıt.
Halinden çok memnun, sicilli haydut,
Bunu kıracağız Doğu Türkistan.
Şu vatan hasreti bende kırk boğum,
Yıkılsa kaleler, düşse de tuğum,
Vasiyet bıraktı bana BAŞBUĞUM,
Sana döneceğiz Doğu Türkistan.
DOĞU TÜRKİSTAN
Gök bayrak elimde, inmeyen sancak,
Yürekte sızıdır Doğu Türkistan.
İstiklal ateşi sönmeyen ocak,
Gelinlik kızıdır Doğu Türkistan.
Himalayalar’da yazım var benim,
Kaşgar'da ağlayan sazım var benim,
Turfanda gelinim kızım var benim,
Gönlümün nazıdır Doğu Türkistan.
Aziz yurdum olsun hür ve müstakil,
Cihan şümul davam sanma çetrefil.
Uyuma Türkoğlu, aldanma gafil,
Alında yazıdır Doğu Türkistan.
Muhtariyet verdik, sussun dediler,
Üstelik hediye panda verdiler.
Mankurtlaştırılmış Türk'ü yediler,
Ne kadar acıdır Doğu Türkistan.
Eyvah, bize hicret, göçmü düşecek?
Gulca'da yiğitler yere düşecek.
Bir gün bizlerden de ümit kesecek,
Anadır bacıdır Doğu Türkistan.
Osman Batur, İsa Yusuf Alptekin,
Korkudan titresin, ürpersin Pekin.
Dayanın yiğitler, bayrağı çekin,
Göklerin yüzüdür Doğu Türkistan.
GAFFAR OKAN'A AĞIT
—Diyarbakır da şehit edilen Emniyet müdürü Gaffar Okan 'a rahmet dileğiyle—
Diyarbakır Diyarbakır,
Kurşun yağar takır takır.
Gaffar beyim can veriyor,
Al başını dize yatır.
Diyarbakır şen olaydı,
Kurşunlar bize yağaydı
Sen üzülme Gaffar beyim,
Diyarbakır arkandaydı.
Kurşunlar bize sıkıldı,
Şehitlik semti yakıldı.
Anasına duyurmayın,
Babası zaten yıkıldı.
Vali Paşam çabuk gelsin,
Ankara'ya haber versin,
Beş tabut var omuzumda,
Bitsin şu gözyaşı dinsin.
HAYALLERİM VE BEN
Akşam olunca yarasalar uçmaya hazırlanır,
Görmedikleri bir dünyaya doğru,
Tıpkı benim gibi.
Ben de akşam güneşin kızıl grubu,
Şehrin tepelerine sarkınca,
Hayallerimle gezmeye çıkarım.
Yine öyle bir akşam,
Parkta birine rastladım.
Adının "Ayışığındaki ahmak" olduğunu söyledi
Otların arasındaki kirpi,
Ağaçtaki baykuş dostlarıymış.
Üstüne üstlük, şehrin hakimiymiş.
Haline bakıp güldüm.
Bırakıp gitmeye gönlüm elvermedi,
Arkadaş oldum onunla.
Hayallerimle beni,
Şehri gezmeye çıkardı.
Üç kanatlı yaratık olduk,
Bizi şehrin kenar mahallelerine götürdü;
Yağmurdan ıslanan kedi yavruları gibi,
Titreyen çocuklar gördük.
Analar gördük, kazanlarıyla dert kaynatıyorlardı.
Camilere indik;
Ellerini semaya açmış bir pir i fâni,
Rahman ve rahim olandan ruhsat istiyordu.
Mazlum milletlere,
Su, ekmek, ilaç götürmek için.
Hastanelere girdik;
Baktık ki, hekimler derman satıyorlardı.
Paran kadar ilaç,
Paran kadar tedavi.
Şehir çöplüğüne vardık;
Gördüğümüzden dehşete kapıldık,
İnsanlar en mukaddes varlıklarını,
Çöplere atıyorlardı.
Pazarlara yürüdük;
Tüccarlar terazilerde,
Hakkı ve hukuku satıyorlardı.
Ahmak bize,
Sabaha karşı son dersini verdi;
Bizi şehir mezarlığına götürdü.
Baktık ki, dünya benim diyen,
Nice beyler, paşalar,
Bir avuç toprakta,
Bir avuç Fatihaya muhtaçlar.
"İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn"
Hayallerimle ben,
Bir de,
Ayışığındaki ahmak...
HEMŞİRELER
—Şifa kaynağımız melek hemşiremiz Serpil Özmel hanıma ve mesai arkadaşlarına—
Sabah viziteyle güne başlanır,
Bazen övgü alır, bazen taşlanır,
Hastanede geçen yıllar yaşlanır,
Ak düşer saçına tel hemşireler.
Kim gelirse gelsin insandır önce.
Bu vazife kutsal, ölçülmez bence,
Hizmet verdin her an yaşlıya gence.
Yağan yağmurlarda sel hemşireler.
Hastanın koluna serum takınca,
Karanlıkta lambaları yakınca,
Melekler imrenir, sana bakınca.
Cennet bahçesinde gül hemşireler.
Her derdin bin türlü tarifi vardır.
Bazen ana bacı bazen de yardır,
Dağların zirvesi soğuktur kardır.
Yüce dağ basında yel hemşireler.
Düş olur gurbete giden yolları,
Hastayı kucaklar alır kolları.
Uç kuruş maaşla zordur balları.
Akar gözlerinden sel hemşireler.
Ücra dağ köyleri meşakkat yolda,
Bulursa sığınır bir yerde dulda,
Kızak arabası, oturur çulda,
Bir çığlık yükselir gel hemşireler.
Âşık Ziya’m sensin sevinçle acım.
Hepsi benim dünya ahiret bacım.
Bir yudum sıhhattir tahtımla tacım.
Yanan ocaklarda kül hemşireler.
IRAK
Savaş başlayalı tam beş gün oldu,
Bağdat'a, Basra'ya füzeler doldu.
Ey insanlık, ey dünya! Size ne oldu?
Kemirir gönlümü bir sinsi firak,
Gözden ırak olan gönülden ırak.
Birleşmiş Milletler kefen hırsızı,
İnsanlık düşmanı, Lehep nursuzu,
Kan emici, vampir, çakal ordusu,
Bırak hayvanlığı, çirkefi bırak,
Gözden ırak olan gönülden ırak.
Bağdat, Nasıriye, Kerbela yanar,
Hüseyni ağıtla yüreğim kanar.
Güvenlik Konseyi beyhude kınar,
Gözyaşlarım akmaz, kurumdan kurak,
Gözden ırak olan gönülden ırak.
Çocuklar, bebekler, yıkılmış evler,
Bir yanda mazlumlar, bir yanda devler.
Savaş uzmanları, paşalar, beyler,
Kumpası kurmayın ustayla çırak,
Gözden ırak olan gönülden ırak.
Abdul Geylani'den İmam Azam'a,
Arzın üzerinde titreyen lamba.
Cihadın bedeli ödenir canla,
Canına okurum eyleme merak,
Gözden ırak olan gönülden ırak.
KURU SÖĞÜT
Sırtımı dayadım kuru söğüde,
Dalları kırılmış bir yana yatmış.
İnsan bu ya kulak vermez öğüde,
Helal kazancını harama katmış.
İhtişamdan döndün bak yetimlere,
Akıp giden zamana geçen günlere.
Şöyle bir baktım ki geçen günlere?
Boyunca zulüme küfüre batmış?
Ellerimle sevdim kuru söğüdü,
Kim bilir ne halde, nasıl büyüdü?
Alsaydım itikat, iman öğüdü,
Nefsim beni almış pazarda satmış.
MİLLETİM
Tarih sahnesinde kara dehlizden,
Asırlar yorgunu yiğit milletim.
Altı asır üç kıta yedi denizden,
Zorluklara düçar oldu milletim.
Kırk kişi Kürşat'la kopan fırtına,
Yalın kılıç atlamışlar atına.
Uzanmışlar hepsi Tanrı katına,
Göktürkler adını aldı milletim.
Mâverâunnehir kıyılarında,
Tanrı Dağlarının avullarında,
Söğüt yaylasının kıyılarında,
Şükür namazını kıldı milletim.
ÖĞRETMENİM
Ben öğretmenim...
Çileli yolun yolcusu,
Issız viranelerin garip hancısı.
Küçücük kelebekler,
Gözleri ışıl ışıl,
Canları kıpır kıpır.
Korkarak gelirler sınıfa,
Kolay mı anne olmak...
Babanın yerini doldurmak...
Onları korkutmadan sevmek...
Ve alfabeyi öğretmek...
Tüten tezek sobasını,
Çamura batmış ayakkabısın,
Üşüyen ellerini,
Memleketimin güllerini,
Öpüp koklayasım gelir.
Çünkü ben öğretmenim.
Onlar benim geleceğim.
Onlar benim kelebeğim, çiçeğim.
İçime bir sızı düşer,
Korkarım kendimce,
Kim bilir bu yağmurda, çamurda,
Koşarak geldikleri bu yoldan,
Nerelere gidecekler.
Kader onları da benim gibi
Hangi dağların arkasına atacak,
Onlar da benim gibi,
Eşinden, çocuğundan ayrı kalacak.
Kim bilir sevmeye kıyamadığım,
Gözlerimle öpüp kokladığım,
Kelebeklerim.
Hangi yaban eller alacak.
Onları da benim gibi,
Ayrılıklar saracak.
Ben öğretmenim...
Kelebek yetiştiririm,
Dağlar başında.
Gelecek bin yılımın
Düşlerini kurarım,
Onların minicik avuçlarında.
Atamın gösterdiği yolda,
Milyonlarca kelebek...
El çırparak, halaylar çekerek,
Daha büyük Türkiye için,
Kelebeklerim uçacak...
PANSU
—Kayseri Şeker Fabrikası'nda üretilen, dünyanın en lezzetli suyunu herkesin içmesi dileğiyle—
Ağaya beylere fikir soruldu
Asırlık pınara dizgin vuruldu
Kayseri Şekere tesis kuruldu
Pansu’nun tadında su bulamadım
El değmemiş yaylalarda beslenir
Huma kuşu gibi gezer seslenir
Keykubat dağına sırtı yaslanır
Pansu’nun tadında su bulamadım
Koç yiğitler mendil sallar halaya
Gelin giden kızlar katar kınaya
Gurbetten uzanır varır sılaya
Pansu’nun tadında su bulamadım
Gürül gürül kaynar şeker gölünde
Bülbülün gezdiği gonca gülünde
Ünü Avrupa'da Yemen çölünde
Pansu’nun tadında su bulamadım
Tekir yaylasından almış yolunu
Keykubat gölüne salmış kolunu
Genci ihtiyarı varmış torunu
Pansu’nun tadında su bulamadım
Dudaktan kulağa akan söz olur
Uzaktan sılaya bakan göz olur
Yokluğun içimi yakar köz olur
Pansu’nun tadında su bulamadım
Yağız atlar gelir suyun içmeye
Göçmen kuşlar konuverir göçmeye
Yönünü çevirip gelmiş çeşmeye
Pansu’nun tadında su bulamadım
Nice kervanlara yolaklık etmiş
Sultan Keykubat’a konaklık etmiş
Kereme Aslı'ya yunaklık etmiş
Pansu’nun tadında su bulamadım
Kınalı kekliğim dereye akmış
Sudaki yansıyan falına bakmış
Başına gelinlik tacını takmış
Pansu’nun tadında su bulamadım
Ab-ı Hayat olur cana can verir
Damarlarda gezer kana kan verir
Pansu’yu üretmek bize şan verir
Pansu’nun tadında su bulamadım
Göğsünden fışkıran yağmur ile kar
Susuz kalanlara bir tas suyum var
Âşık Ziya sana sevdalıyım yar
Pansu’nun tadında su bulamadım
SEN DÖNMEDİN
Yusufiyelerde sen bu mahzende,
Turnalar uçuşur gider seherde,
Al barındır beni garip sinende,
A efendim a sultanım, dönmedin.
Kabrine nur yağar kalkar geceden,
Âlemler ağlaşır sana inceden.
Dilhun oldum ama oldum niceden,
A efendim a sultanım, dönmedin.
Fırat coşsa ne ki, ben çok koşarım,
Bir katre damlada çağlar coşarım,
Kardelenler gibi dağda yaşarım,
A efendim a sultanım dönmedin.
Ziya'sına yandım umman çölünde,
Bir balık olaydım Urfa gölünde,
Şefaat eyle bize mahşer gününde,
A efendim a sultanım, dönmedin.
VATAN SEVDASI
Vatan toprağını savunmak gerek,
Ortaya konmalı kalp ile yürek.
Senin yanındayız, eyleme merak,
Güzelyurt'tan Girne, Magosa, Maraş,
Bir ömre sığmayan sevdadır Denktaş.
Beşparmak dağları kartal yuvası,
Ilgıt ılgıt eser suyu, havası.
Bu dava milletin varlık davası,
Adana, Mersin'den, Silifke'den Kaş,
Bir ömre sığmayan sevdadır Denktaş.
Bir asırda yüz bin şehidin canı,
Bu kadar ucuz mu bunların canı?
Uyuma Kıbrıslım, düşmanı tanı,
Başınıza yağar göklerden taş,
Bir ömre sığmayan sevdadır Denktaş.
Birleşmiş Milletler neyi veriyor?
Mazlumlar ağlıyor, hain gülüyor.
Yapılan tezgâhı herkes biliyor,
Yunan'la Rumlar'da başladı telaş,
Bir ömre sığmayan sevdadır Denktaş.
Kıbrıs'ı verirsek olur mu çözüm?
Yüz yıldır yanıyor, kor oldu özüm.
Rum'un bayrağını görmesin gözüm,
Bağırdım, çağırdım inan canhıraş,
Bir ömre sığmayan sevdadır Denktaş.
Gafiller çamurda, kuru çalıda,
Sirtaki oynuyor çıkmış yalıda,
Salibin niyeti Anadolu'da,
Kurumadı hala gözümdeki yaş,
Bir ömre sığmayan sevdadır Denktaş.
Avrupa Birliği bizden ne ister?
Asırlarca Haçlı kinini besler.
Senaryolar yazıp, masalla süsler,
Şimdi olmak ister karındaş kardaş,
Bir ömre sığmayan sevdadır Denktaş.
Dünü unutursak, yarın yaşanmaz,
Bu acı derinde, yara kapanmaz.
Bunlar Türk düşmanı, asla utanmaz,
Yetmiş dörtte dedi; "Türkiyem ulaş!"
Bir ömre sığmayan sevdadır Denktaş.
Atlılarda yatan toplu mezarı,
O gün yangın vardı mahşer pazarı.
Âşık Ziya'm sazın, sözün nazarı,
Bana ister dost de, istersen gardaş,
Bir ömre sığmayan sevdadır Denktaş.
YA RESULÛLLAH
İnce bir yağmurla kaldım sellerde
Başıma yağıyor ya RESULÛLLAH.
Yusuf'larım kaldı gurbet ellerde
Yüreğim yanıyor ya RESULÛLLAH
Düşünce ufkunda yorgun ve açım
Dermansız derdim var yoktur ilacım
Asırlardır sana öyle muhtacım
Hasretin dağlıyor ya RESULÛLLAH
Kubbetüssahra'da geçen risale
Müslüman kanıyla yanar meşale
Moize satıldı akan şelale
Hüzünle akıyor ya RESULÛLLAH
Hünkâr sofrasında zangocun sesi
Çaldığı çanlardan artar neşesi
Gemi yok rıhtımda boş küpeştesi
Gözlerim ağlıyor ya RESULÛLLAH
Üniversitelerde zulüm yuvası
Taşa geçer mazlumların duası
Toplanınca hemen rektör şurası
Okuldan atıyor ya RESULÛLLAH
Satanistler çaldı kaptı gençleri
Medya silahıyla yaktı gençleri
Neydi bunların nedir suçları
Hafsalam almıyor ya RESULÛLLAH
Halife-yi Mübin yerinden kalksa
Cem olup müminler birliğe aksa
Boynu bükük kaldı Mescid-i Aksa
Mazlumlar ağlıyor ya RESULÛLLAH
Âlem-i İslam'ın sensin sahibi
Asırlardır arar gönlüm tabibi
Dize getirdiğin ehli sâlibi
Gözlerim tanıyor ya RESULÛLLAH
Müslüman'ı sardı bedbin tefrika
Açlıktan kırıldı koca Afrika
Bağdat'ın üstünde kopar şaika
Mümin kırılıyor ya RESULÛLLAH
Kutlu sünnetini çoktan terk ettik
Paslı gönülleri derde gark ettik
Uçuruma geldik çok geç fark ettik
İnsanlık batıyor ya RESULÛLLAH
Ümitsiz değiliz kaldıysak böyle
Düşlerimde bana bir kelam söyle
Bize acı, bize bir lütuf eyle
Şefaat yetiyor ya RESULÛLLAH
Hindikuş dağları mazlum narına
Yetiş ey tabibim kalma yarına
Filistinlilerin yetiş darına
Çocuklar ölüyor ya RESULÛLLAH
Elbette nurunu tamamlar Mevla’m
Beni alt ediyor nefsimle bel'am
Âşık Ziya sana salatü selam
Kalbiyle ediyor ya RESULÛLLAH
YALVARIŞ
Yalnızım cefayı kaldırmaz başım,
Ağlarım cismanî nurda yoldaşım.
Pervan olur taşı deler gözyaşım,
Beni değirmende öğütür müsün?
Yavuz'un Sina'da geçtiği çölü,
Kumlara bulayıp savuran yeli,
Serveri cihanı, o güzel gülü,
Görmeye Veysel'i yürütür müsün?
Mevlânâ'ca aşka gelip dönmeyi.
Kapıda Yunus'u Taptuk Emre'yi.
Say yapılan Safa ile Merve'yi.
Haceri çöllerde çürütür müsün?
Âşık Ziya’m bir gün sana gelecek,
Belki ağlayacak, belki gülecek,
Senin için sevdim yâri diyecek,
Beni şefaate erdirir misin?
SEVGİLİ TÜRKÇEM
Seninle çıkmıştık Ergenekon'dan,
Kalkmıştı kılıcım Dandanakan'dan,
Beş bin yıllık sevda candan, canandan,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
Bilge Kağan, Orhun kitabeleri,
Seninle bulurduk biz çareleri.
Tanrı dağlarında Turan beyleri,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
Atilla seninle komut vermişti,
Roma'yı, Batı'yı yere sermişti.
Taç Mahal’i Sultan Cihan örmüştü,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
Taşkent'ten Buhara, Semerkant'lara,
Rüzgârlar yüklerdik yağız atlara.
Adını vermiştik özge yurtlara,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
Seninle geçmiştik Tuna Nehrini,
Estergon'da içip ağu zehrini,
Hicranla terk ettik Bosna şehrini,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
Osman Bey seninle almış desturu,
Diz çökmüş önünde Bizans tekfuru.
Fatih Sultan Mehmet yıkmıştı suru,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
Yunus’u, Baki'yi Fuzuli bile,
Üstad Necip Fazıl, dolmayan çile.
Seninle meramım getirsem dile,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
Kaybolan kuzuyu senle aradım,
İlmek ilmek, gergef gergef taradım.
Konuştuğum yerde ölmek muradım,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
Menekşe koymuştum yârin adını,
Bulamadım hiçbir dilde tadını.
Ahmet Yesevî'nin hikmet yâdını,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
Kalem olup, yâre mektup yazardın,
Gonca güllerdeki boncuk nazardın.
Kayalardan ince ince sızardın,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
Sahip çıkamadık, kusura bakma,
Fırat, Dicle gibi çağlayıp akma,
Deryalara gidip ağıtlar yakma,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
Milletin lideri geçmeli başa,
Yem olma soysuza, alıcı kuşa.
Âşık Ziya’m dünya durdukça yaşa,
Özür diliyoruz sevgili Türkçem.
POLİSE MEKTUP
Seni polis ettim vatan yoluna
Kuşanmış silahı takmış dalına
Baban kurban olsun selvi boyuna
Bayrağımı yere düşürme oğul
Sarı kamış Mehmedime kar olur
Çanakkale düşmanıma dar olur
Namusuma şerefime ar olur
Bayrağımı yere düşürme oğul
Anasız babasız yarsız olurda
Aç susuz kalınır varsız olurda
Yağmurların yağmaz kar sız olurda
Bayrağımı yere düşürme oğul
Seni helal lokma ile besledim
Kulağına ezan kamet sesledim
Erciyes Dağına sırtım yasladım
Bayrağımı yere düşürme oğul
Düşün Atatürk’ü o gün nasıldı
Gün geldi sınırlar köyler basıldı
Vatan diyenlerin sesi kısıldı
Bayrağımı yere düşürme oğul
Kefen iki metre bez ile arşın
Bedeli ödenir vatana karşın
Ha ekmeğin yedin ya da bir kurşun
Bayrağımı yere düşürme oğul
Bayrakla yükselir İstiklâl Marşı
Yağız atlarla geldik titrettik taşı
Haine zalime namerde karşı
Bayrağımı yere düşürme oğul
ASKER ANASI
Bir mektup gönderdim körpe kuzuma
Dayanır mı dağlar gönül sızıma
Karlar yağdı baharıma yazıma
Olmaz olsun olsun asker anası
Polis babası…
Köyde düğün varmış nesine gerek
Belinde silahı omzunda fişek
Attı diyar diyar vay zalim felek
Olmaz olsun olsun asker anası
Polis babası…
Duydum karlı dağda nöbet tutarmış
Her türlü zorluğu yermiş yutarmış
Ben kıyamam kar üstünde yatarmış
Olmaz olsun olsun asker anası
Polis babası…
Param yok ki bedelini ödeyim
Kanadın yok üzerinde döneyim
Al kınalı kuzum dur ben öleyim
Olmaz olsun olsun asker anası
Polis babası… |