
MELİKGAZİ KÖYÜ
Danışmendliler, 1071-1178 yılları arasında Malatya’dan Sakarya’ya, Maraş’tan Karadeniz kıyılarına kadar olan geniş bir alanda egemen olmuşlardır.
Melikgazi’nin (Melik Emir Gazi) babası Melik Ahmet Danışmend Gazi, Selçuklu Sultanı Alparslan’ın danışmanıdır. (Danışmendli Devleti’nin adı da buradan gelmektedir)
Melik Ahmet Danışmend Gazi (Melikgazi’nin babası) 1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’ya gelerek Danışmendli Devleti’ni kurmuş ve Tokat’ın Niksar ilçesini başkent yamıştır. Malatya, Tokat, Amasya, Sivas, Çankırı, Ankara, Kastamonu, Kırşehir Yozgat, Kayseri, Maraş ve Urfa çevresini hakimiyeti altına almıştır.
1080-1104 Yılları arasında 24 yıl hükümdarlık yaptıktan sonra 1104 yılında şehit olmuştur. Türbesi Tokat’ın Niksar ilçesindedir.
Melikgazi’nin doğum tarihinin 1050 yılı olarak bilinmektedir. Babasının ölümünden sonra Danışmendliler Devletinin başına 1104 yılında Melik Emir Gazi (Melikgazi) geçmiştir.
Melikgazi, hükümdarlığı sırasında Haçlı Ordularına karşı mücadele vermiş, yurdumuzun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında büyük emekleri geçmiştir.
Melilgazi, Zamantı Kalesinin yakınlarında hükümdarlığını sürdürmüştür. Zamantı Kalesinin yakınlarında Yabanlu Pazarı adıyla bir ticaret fuarı kurulurmuş. Bu fuar yaz aylarında kırk gün faaliyet gösterir, buraya; Çin’den, Mısırdan, Afganistan’dan, Hindistan’dan, Yemen’den, Irak’tan, İran’dan ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinden tüccarlar gelir, alışveriş yaparlarmış.
Dünya çapında ünü olan bu pazarın güvenliğinden kendisini sorumlu tutan Melikgazi, güvenliği sağlamak adına kalenin fethine özel önem vermiş.
Melikgazi’nin sandukasının ayakucunda kesik bir baş bulunmaktadır. Rivayete göre; bu başın sahibi melikgazi Kalesinde bir kumandandır. Melikgazi kaleyi kuşatır, haftalarca süren kuşatmaya rağmen kalenin yerinin çok sarp olması sebebi ile kaleyi alması mümkün olmaz. Bu kesik başın sahibi olan kumandan bir gün gizlice Melikgazi ile buluşup ona kaleyi almasının yolunu anlatır. Melikgazi’ye der ki;
“Ben bir gün kaledeki askerleri içkiye davet ederim, onlar aşırı derecede sarhoş olurar, size karşı koyacak güçleri kalmaz, siz de hücuma geçer ve kaleyi fethedersiniz… Bu fetihten sonra onlar mutlaka bu işte benim parmağım olduğunu anlar ve beni öldürürler. Senden dileğim, benim cesedim senin ayakucuna defnedilsin” der…
Nitekim, olaylar aynen bu kumandanın dediği şekilde gerçekleşir. Kale fethedilir, Bizanslılar da kumandanlarının başını keserler. İşte bu kesik baş, Müslüman olan ancak Müslümanlığını gizleyerek fethi sağlayan kumandana aittir.
Melikgazi’nin, özellikle I. Kılıç Arslan’a Haçlı Seferleri sırasında önemli ölçüde yardımlarda bulunması, bunun üzerine Kayseri’nin de Haçlılar tarafından işgal edilmesi tarihin önemli olaylarından biridir.
Melikgazi, Kayseri’de bulunan Ebulgazi Hasan Bey ile birlikte Eskişehir’e giderek I. Kılıç Arslan’a yardımda bulunmuş, ancak Haçlıları durdurmak mümkün olmamıştır. Haçlılar ikiye ayrılıp bir bölümü güneye inerken diğer bölümü Kayseri üzerine yürümüştür. Büyük savaşlar olmuş ve Kayseri Haçlıların eline geçmiştir.
Ebulgazi Hasan Bey, ordusuyla birlikte bugün kendi adıyla anılan Hasan Dağına çekiliyor. Melikgazi ise Haçlı Ordusunun kumandanını, Antakya’da yenerek esir ediyor. Sonra Kayseri’ye dönüp burada da Haçlı Ordusunu bozguna uğratıyor ve Kayseri’yi düşmandan temizliyor. İşte bu olaydan sonra kendisine, Abbasi Halifesi ve İran’daki Büyük Selçuklu Sultanı Sencer Bey tarafından; MELİK ünvanı veriliyor.
Melikgazi, tasavvuf ehli bir kumandanmış. Boş vakitlerinde kumandanlarıyla oturup istişareler yaparmış. Onlara, askere ve halka karşı yumuşak davranmalarını tavsiye eder, Allah yolunda mücadele ve müdahale için yaşamak istediğini söylermiş.
“İsterim ki bütün Haçlı Ordularını kendi göğsümle durdurayım. Onlar, Selçuklunun kalesi diye benim göğsüme çarpıp yere düşsünler” dermiş.
“Biz yumuşak yastıkta, sıcak döşekte ölmek için doğmadık. Bize verilen cihat emaneti; savaşmamızı, düşmanlarımızı kahretmemizi, halkımızı mutlu ve müreffeh yaşatmamızı istemektedir” diye düşünen bu büyük kumandan, 80 yaşın üzerinde iken Malatya tarafına bir sefere çıkar. Kendisine, Abbasi Halifesi ve Sultan Sencer, ayrı ayrı elçiler göndererek hediyeler takdim ederler.
Hediyeler arasında dört Türk bayrağı, davul, altın gerdanlık ve asa vardır. Bu hediyeler ile Melikgazi ye şu mesajı vermek istemişlerdir;
1-Dört Türk bayrağı;Bu bayrakları hükümranlığın altındaki toprakların dört cephesine dik ve İslamın gücünü buralarda ebediyen payidar eyle.
2-Davul; hükümdarlığını yay, sesini duyur. Zaferler kazan.(Davul zaferin habercisidir)
3-Altın gerdanlık; güç sadece kılıçla olmaz. Servetin de fazla olmalıdır. Çünkü; halkın refah ve rahatı bununla sağlanır.
4-Asa; Asa kemalin işaretidir ve bu hediye ile verilmek istenen mesaj şudur; emrindeki inanlara karşı yumuşak davran, merhametli ve adil ol, haksızlık yapma.
Bu hediyeler çok onur vericiydi ancak Melikgazi rahatsızdı, hasta yatağında yatıyordu. Elçileri kabul etti ama onların hediyelerine el sürmedi. Hediyeleri oğlu melik Mehmet’e vermelerini söyledi.
Melikgazi, 1134 yılında ruhunu Rabb’ine teslim etti.
Melikgazi, sağlığında yaptırmış olduğu türbenin alt katına aile fertleri ile birlikte, sanduka içinde, oğlu melik Mehmet tarafından defnedilmiştir.(Melikgazi Köyü’nde)

Melikgazi’nin ölümünden sonra oğlu Melik Mehmet Gazi, Danişmendli Devletine hükümdar olmuş ve Kayseri’yi başkent yapmıştır. Melik Mehmet Gazi de, babası ve dedesi gibi Haçlılarla, Bizanslılarla mücadelesini sürdürmüş Maraş, Elbistan, Keban ve Feke’yi Danışmendli topraklarına katmıştır. Melik Mehmet Gazi, 1143 yılında Kayseri’de vefat etmiş, cenazesi kendisinin yaptırmış olduğu Kayseri’deki Cami Kebir’in kıblesine defnedilmiştir.
Köyümüz Melikgazi’deki diğer iki türeden ortada olanı, vakıf kayıtlarına göre Dulkadiroğulları Beyliğinden Emir Halil Bey’e aittir. Kale yolundaki diğer türbenin ise Melikgazi’nin Ünlü komutanı; Seyit Selahattin’e ait olduğu bilinmektedir.
Köyümüzde bulunan Bizans döneminden kalma Zamantı Kalesi (Kuş Kalesi), uzun yıllar askeri üs olarak, İpek Yolunun ve Yabanlu Pazarının Emniyetini sağlamak için kullanıldığı bilinmekte ise de Selçuklular ve Osmanlılar zamanında onarılıp burçlar eklenen bu kalenin Selçuklular zamanında sürgün yeri ve hapishane olarak kullanıldığı bilinmektedir.





|