KİTABI; DAĞLARA DÖNECEĞİM

 

KİTABIN İÇERİĞİNDEKİ ŞİİRLERİ OKUMAK İÇİN “KİTABI; DAĞLARA DÖNECEĞİM” YAZAN BAŞLIĞIN ALT BAŞLIKLARINI AÇINIZ






KİTAP HAKKINDA GENEL BİLGİ

DAĞLARA DÖNECEĞİM
Ziya ŞAHİN/Âşık Ziya
 
Kayseri-2008
DAĞLARA DÖNECEĞİM
Ziya ŞAHİN
 
 
ISBN-978-9944-423-60-1
 
 
LAÇİN Yayınları Nu: 160
I. Baskı Nisan 2008
 
 
Yayına Hazırlayan ve Kapak Tasarımı
Mehmet ÇELEBİ
 
 
 
Yazarla İrtibat
0 533 657 54 96
 
 
 
Dizgi
 LAÇİN
Talas Cad. Çınar Apt. Nu: 32/2
Tel. Belgegeçer: 0 352 222 19 40
celebilacin@gmail.com
KAYSERİ
 
 
 
Baskı
Bizim Büro Basım Evi
0 312 229 99 29
 
 
BEN MİLLETİN OZANIYIM

Ben Milletin Ozanıyım,
Sazımı sözümü satmam.
Dağlardan ilham alırım,
Yalanı özüme katmam.

Tuzunan ekmeği yerim,
Mübarektir alın terim.
Darda kalsam Mevla kerim,
Mahnetin evinde yatmam.

Sırtımda dünya ahvâli,
Gördüm hali pür melâli.
Terk edip evlat iyali,
Hasımlık, hısımlık gütmem.

Bana yar olmadı felek,
Can başıma oldu şelek.
Makam, mansıp neme gerek?
Namerdin ayağına gitmem.

ÂŞIK ZİYAM dost ararım,
Dosttan yana çok zararım
Bundan sonraki kararım,
Sabah doğup akşam batmam.
Âşık ZİYA
 
İçindekiler


Ben Milletin Ozanıyım–3
Nurkal Kumsuz’un Kaleminden-7
Ozan Erbabi'nin Gönlündeki Âşık Ziya–13
MİLLİ ŞİİRLER–15
Ozanım–17
Pazarören–19
Emmiler–22
Arındım–26
Ben Özel Harekâtçıyım–27
Türkistan–29
Devlet Ezgisi–30
Doğu Türkistan–32
Doğu Türkistan–34
Gaffar Okan'a Ağıt–35
Hayallerim ve Ben–36
Hemşireler–38
Irak–40
Kuru Söğüt -41
Milletim–42
Öğretmenim -43
Pansu–45
Sen Dönmedin–47
Vatan Sevdası–48
Ya Resulûllah–50
Yalvarış–53
Sevgili Türkçem–54
Polise Mektup–56
Asker Anası–48
AİLE ŞİİRLERİ–59
Ana Hasreti–61
Anne–62
Anaya Şikâyet–63
Baba–65
Babam–67
Babama Mektup–68
Babama Mektup–69
Babaya Sesleniş–71
Bacım–72
Bacım–73
Bige Han’ın Ağıdı–74
Fazıl' ın Ağıdı–75
Mehmet Çelebi–77
Yavruma Ninni- 79
Zaman Bahçesi–80
DAĞ - KÖY ŞİİRLERİ–83
Dağlara Döneceğim–85
Balkon Çiçeğim–87
Göresi Varmış–90
Ben Gönül Dağına Gidiyorum–91
Benim İçin–95
Beni Köye Götürüm–96
Ceylan–97
Çavdar Tarlası–98
Çoban Ali Emmi–99
Yazıldı–100
Dağlara Sitem–102
Dağların Şiiri–103
Deli Çocuk–104
Doktor–107
Erciyes'e Selam–109
Gurbet Ağzında–111
Gurbet Türküsü–112
Köşker Dağının Şahini–113
Kurbağalar–116
Ocak Külleri–117
Ormanlar–118
Salkım Söğüt–119
Trenler–120
Turnalar–121
Turnam–122
Tülbenîn Çobanları–124
Zamantı–126
Zamantı Kalesi–127
HİCİV ŞİİRLERİ–129
 
Abari–131
Aşığın Daşı Cebinde Olur–133
Başbakana Mektup–136
Durdurun Doları–139
Duyun Beyler–141
Düzeni–143
Gardaş–144
Geçti–146
Gulca Şehri–148
Hayalci–149
Neden Bu Ülkede Türkler Yabancı?-150
Partiler–152
Seçim Olsa Ne Yazar–155
Şair Olmak–157
Utanmaz Papaz–160
Vekilim–162
Yorgun Adamlar–165
SEVDA ŞİİRLERİ–167
Çimen Gözlüm–169
Vicdan–170
Selam Vermezim–171
Akşamüstü–172
Arayış–173
Gurbet–174
Gülümse–175
İntizar–176
Bana Kaldı–177
Benim–178
Bir An Önce–179
Can Kırma–180
Çobanyıldızı–181
Demedim mi?-182
Dertli Pınar–183
Dosta Gidelim–184
Kadir Bilmezim–185
Yaralıyım Turnam–186
Hatırına Söz mü Değdi–187
Seni Gelin Ettim–188
Duvarlara–189
Geline Bakın–190
Gelmez–191
Gibisin–192
Gördünüz mü?-194
Gövel Ördek–195
Haber Gelmez–196
Hande Gülüm–197
Kırıldın–199
Köz Olur–200
Kucaktır–201
Küskün Resimler–202
Nereye Kadar?-203
Olur–204
Öğretmedin ki...-205
Sana Sakladım–206
Senin Yerine–207
Sesleniş–208
Söylediler mi?-209
Var Ona Söyle–210
Yâre Gidermiş–211
Yâre Sitem–212
Yıldızlara Gittim–213
Korkuyorum–214

 



 
Nurkal KUMSUZ’un Kaleminden*
EKMEĞİ ACILI GURBETİN ŞAİRİ /Ziya ŞAHİN
 
Kısa siyah saçlı, geniş alınlı, dolgun bıyıklı, hafif genişçe burunlu, uzun ve temiz yüzlü, normal boyda. Bulunduğu yere hâkim olmak ister. Sözü ve tavrıyla etkili olur. Etrafındaki eşyaları bile kontrolünde tutmaya çalışır. Isınamadığı ortamlarda pek durmaz, mümkün olan en kısa zamanda oradan uzaklaşır.
            Dağın en sert taşlarının arasında filizlenen bir çiçek gibi rûhu. En küçük imâdan etkilenecek, bir yanlışlıktan kırılacak kadar içli. Bunun için bedeni rûhunu taşımakta zorlanıyor. Hayatı boyunca sahip olduğu her şeyin bedelini ağır ödemiş. Kaybettiklerinin acısı yüreğini hâlâ titretiyor. En büyük kaybı ise annesi.
“Birgün anam hastalandı
Kalkamıyor, oturamıyor
Gülmüyordu
Gözümüzün önünde eriyor
Gidiyordu artık..
Perşembeyi cumaya bağlayan gece
Evimize melekler indi
Anamızı hazırladılar
Bir yaralı ceylan gibi çırpındı
“Yavrularımı getirin” dedi
Sokuldum yanına korkarak
Konuşamadı
Bana gözleriyle veda etti
Melekler anamı alıp cennete uçtular
Ardından “Ana....” dedim
Yüreğime ateşler düştü
Dağlara kül rengi düşünce
Uzaklardan bir ateş böceği yandı
Gökten bir yıldız kaydı
Bir Temmuz akşamı
Anam toprağa düştü”       
            Bu yüzden çocukluğu hayatın acımasız yüzüne çarpmış. Gençliği gurbetin acı ekmeğiyle beslenmiş ve bütün hayatı gurbet havasına bürünmüş.
“Anne!..
Sen gittin gideli
Gözlerim Kerbelâ kuruluğunda
Yüreğimde Hüseyni ağıtlar yanmakta
Sen bana mektuplar yaz
Rüya postalarıyla gönder
Çünkü ben senin için
Akşamları bekliyorum
Gecelere koşuyorum
Başımı yastığa koyunca
Rüyalarımda seni görüyorum
Ellerine sıkıca sarılarak
Çocuk oluyorum
Çığlıklar kopararak ağlıyorum
Anne...
Dünya zor
Hayat zalimliklerle dolu
Sen cennet-i âlânın çiçekli bahçelerinde
Kevser ırmaklarının kenarında
Fatıma anamla beraber gezerken
Ben dünya gurbetinde
Yalnızım
Sana ve kokuna hasretim
Anne!..”
 
Bütün zamanının her anını sınırlayan zorluklar içinde, yüreğini serinletecek sazı dayanak yaparak kendi kendisine yetmeyi öğrenmiş. 
            Sazı eline aldığı zaman, onu vücudunun bir uzvu gibi kendisiyle bütünleştirir. Boynunu büker, sanki yüreğini gözlerinin aracılığıyla sazının tellerinde gezdirir. Hayranlık verici bir çabukluk içinde yeni duygu tonları bulur. Yanık sesinde dağlar içlenir, toprak yeşerir, rüzgâr konuşur, kuşlar dertleşir, sular yatağından taşar. Ana, baba, bacı, kardeş, emmi, dayı, dost, düşman, gariban; gurbet, sıla olduğu gibi hayattaki yerini alır.
            Hayatın acı gurbetinde pişmek, onu olması gerektiğinden fazla duyarlı hâle getirmiş. Gönül pınarının hiç kurumaması bundan kaynaklanır. Bütün duygularını dışa vuran “Ben Gönül Dağına Gidiyorum” şiiri, onun iç dünyasının panoramasını yansıtır:
            “
...........
Biliyor musun!..
Zaman gittikçe daralıyor
Artık anlamlı sözlerin bile anlamı kalmadı
Ben gönül dağına gidiyorum
Kanatlarımın gücünü oraya sakladım
Bir gün dönebileceğim ümidiyle
Her gün bir parça takat biriktirmiştim
Gençliğimin en güzel günlerini
Adını bilmediğim
Gölge mutlulukların peşinde harcadım
Üzüldüklerim, sevindiklerim bana ait değildi
Tıpkı benim bana ait olmadığım gibi.
Şu anda aldatıcı görüntüler içinde
Tuhaf bir yaratık gibiyim
Başkalarının güldüğü şeylere ağlarım
Hiç olmayacak şeylere umut bağlarım
Bazen, kırık dökük hayallerde kaybolurum
Nice dağlar büyüttüm yüreğimde
Hepsine kar yağdı
Üşüyen ben oldum
Donan ben oldum
Yol gitmez kervan geçmez yerlere
Konan ben oldum
Bunları anlatırken üzüldüğümü zannetme
En son neye üzülmüştüm?
Gözlerimden süzülen damlalar
Kuruyalı kaç yıl oldu, bilmiyorum.
Dedim ya ben gönül dağına gidiyorum
Benimle gelir misin?
Orada bozkırın ezgilerini beraber dinleyelim
Dağları delen Ferhat orda
Çölleri yâr eden Mecnun orda
Orada insanlar parayla satılmıyorlar
Dost orda...
Özlediğim ne varsa orda.
Hasret ateşiyle yanmak orda bitecek.
Ve menzil kanatlarımın ucunda
Son bir gayretle kanat çırparak,
Ben gönül dağına gidiyorum...”
            Bir derviş gibi ihtirassız. Dedikodudan uzak sohbetlerin müdavimi. Söyleyeceğini dilinden önce gözleriyle anlatır. Konuşurken, fıkra anlatırken tek kişilik bir oyun sergiler gibi yetenekli ve etkili. Sahnede şiir okurken ya da türkü söylerken, mahallî kıyafetini de giymişse bütün coşkunluğuyla içini dışına yansıtır.
“Sene dokuz yüz altmış bir
Aylardan Mart’ın onu
Zaman bahçesine bir bebek düştü.”
Dünyaya gelişini Zaman Bahçesi’nde böyle anlatan Ziya Şahin; Mimarsinan Öğretmen Lisesi’ni bitirmesine rağmen okuyamadı ve iş hayatına atıldı. Değişik işlerdi çalıştı. 1983’ten beri de bir kamu kuruluşunda çalışmaktadır.
            Âşık Ziya ve Melikgazi mahlaslarını kullanan Ziya Şahin, özlem dolu bir arayışın şairidir. Derviş gönlü ve yorgun zihni ile adeta kendisi ile başlayacak yeni bir şeyin peşinde, gür bir sesin sahibidir. Şiirlerinde Anadolu insanının duyarlılığını hayatın zor şartlarındaki asîl tavrıyla tablolaştırır. Yorgun ve ezik insanlar bile onun yüreğinden umutla seslenir. Sosyal konuları hüzünlü, millî konuları gururlu, dinî konuları huzurlu bir havada yansıtır. Taşlamalarında ise sesi adeta yankı yapar. Yaşadıklarını değerlendirirken de yaşayacaklarına kılavuz ışığı olacak anlamı katar. Mahallî kelimelerle zenginleşen bir dil anlayışını benimser. Serbest tarz ile nece ölçüsünü aynı başarıyla kullanır.
            Ziya Şahin, ekmeği acılı gurbetin şairi; ancak, gönül makamından çaldıkları ile gurbeti olmayan bir sılanın temsilcisidir.
Nurkal KUMSUZ
 
* Kumsuz, NURKAL, Bu şehrin Işıkları, Laçin Yayınları, Kayseri
 
OZAN ERBABİ'nin gönlündeki Âşık Ziya:
 
Ozan Erbabi'yi tanıyanlar, onun hiciv şairi olduğunu, methiyeler düzmeyi beceremediğini bilirler. Amma, "Yiğidi öldür, hakkını ver" atasözü de bir gerçeği yansıtır.
Aynı köyün çocuğuyum onunla. Can Pazarören'imizi Muhteşem bir anlatımla destanlaştırdığı o güzel şiirindeki Kekeç Apdulla'dan bende lokum alırdım, Sıhhiye Memmet'den birlikte derman arardık, Ökkeş'e birlikte yandık, unutulmaz insan Toybuk'lu Bebek Çalık'ın (babam) arkasından birlikte Üç kulhü, bir elham saldık.
Biz çocuktuk, Âşık Ziya sazı eline alıp dağlara çıktığında. Mevlana'yı, Yunus'u, Fatih'i, Yavuz'u, Kürşat'ı, Oğuz'u hep ondan öğrenirdi mahallenin çocukları. Melikgazi'nin ayranını şehrin kolasına değişmeyen, Köşker Dağının kekik kokusunu şehrin parfüm kokusuna yeğleyen bir güzel insandır Âşık Ziya.
Şair Bedri Rahmi diyor ki:"Ben şiiri ayak seslerinden tanırım. Ne zaman bir köy türküsü dinlesem, şairliğimden utanırım." Ben de ne zaman Âşık Ziya'yı görsem bu mısralar gelir aklıma.
Uzun lafın kısası, aşığı aşk diliyle anlatmak gerek:
Onun gibi yiğit gelmez âleme,
Anlatmaya yetmez hece, kelime.
Yine de sarıldım kâğıt kaleme,
Sazıyla gerçeği yazandır Ziya'm,
Milletine âşık, ozandır Ziya'm.


Unutmadı ecdadını, dününü,
Bir kutlu sevdaya verdi gönlünü,
Bu yolda harcadı bütün ömrünü,
Maziden atiye gezendir Ziya'm,
Milletine âşık, ozandır Ziya'm.

Haksızlık görünce asla susmadı,
Zalime eğilip, korkup pusmadı.
Sazının telini bir gün kısmadı,
Fitneyi, fesadı bozandır Ziya'm,
Milletine âşık, ozandır Ziya'm.

"Vatan" denilince olur bir deli,
Kalbinden dökülür aşkının seli.
İyileri sevdi Yunus misali,
Kötüye Yavuzca kızandır Ziya'm,
Milletine âşık, ozandır Ziya'm.

"Ziya" aydınlatır, "ışık" demektir,
"Ozan" doğruluğa âşık demektir,
"Âşık" her sevdaya beşik demektir,
Sevdasını dağa çizendir Ziya'm,
Milletine âşık, ozandır Ziya'm.

Rabbim yar ve yardımcın olsun ağabeyim...

 

BETÜL ÖVÜNÇ'ÜN KALEMİNDEN
Omuzunda tüfeği ile yayların, dağların avcısı idi o. Karıncayı bile incitmekten korkan bir avcı…
Tüfeği; sazı idi.
Yaylası; gönül.
Avı; sevgi idi, dostluk idi…
            
Bir tek dağ vardı yürek haritasında; gönül dağı.
            Aşık Ziya o gönül dağının şahini oluyordu kimi zaman. Öylece sessiz uçuyordu gönül dağında. Mavi göklerinde gönül dağının, yorgunluğunu paylaşıyordu gelen geçen turna katarlarının. Sonra sessizliği mızrap olup dokunuyordu sazındaki tellere. Türkçe Türkçe türküler söylüyordu gönül dağının kırgın simasına. Yaylaları, dağları, kuzuları, çobanları anlatıyordu o. Toynaklarının sesi üç kıtadan haber taşıyan kanatlı atları anlatıyordu Aşık Ziya…
            
Şiirleri… gönül dağının verimli tarlalarından fışkıran, bereketi Hakk’tan, ışkına durmuş filizdi. Her biri bir yaşanmışlığın şahidiydi şiirleri. Dört mevsimdi şiirleri. Hüzünleri ile üşüten, heyecanında gelincikler açan, bayrakla kucaklaşıp toprağa düşen canları anlatırken temmuz sıcağında ciğeri yakan, gönle küsmüşlüklerde gazel yaprağı olup savrulan şiirleri…
           
İşte böyle tanıdım Aşık Ziya’yı. Her şeyden önce iyi bir insan, iyi bir dost, adam gibi adamdır Ziya Şahin. Bir insan, tüm yaşanmışlığını, hissiyatını, iç dünyasını ancak bu kadar yansıtabilir sazına ve sözüne… 

Son kitabı “DAĞLARA DÖNECEĞİM” de aslında gittiği, döndüğü yer kendi yüreğidir. Dağ gibi yüreği ile dar mekanda daralır o. Sazına sözüne dar gelir suni ortamlar. Yaylalara dağlara döner yüzünü…
          
  Kimi zaman bir çocuk olur şiirlerinde. Büyük bir kalemle yazdığı şiirler aslında küçük bir çocuğun kocaman duygularıdır. Kırgınca, küskünce ama özlemle babasının ceketini çekiştirerek “sev beni” diyen bir çocuk yansır şiirlerine tuttuğu aynaya… Öksüz yüreğine inat anaya özlem vardır şiirlerinde anaya sevda.. vatana duyduğu sevda gibidir bu sevda.
           
Kısacası Aşık Ziyanın şiirlerinde aile bağları, toplumsal sorunlar gibi sosyal konulardan tutun da vatan-millet sevgisine kadar her konu itina ile işlenmiştir. Ama illaki sılaya hasret ve zamanın akışına inat geçmişe özlem… Tüm bunları gönül dağında toplamıştır Aşık Ziya. Bu gönül dağının feryadı ise sazının tellerine çarpmış ve yankı yankı türkü olmuştur onun dilinde.
           
Dağların ozanı… Yürek adamı… Okkalı şair Aşık Ziya’ya başarılarının devamını diliyor “iyi ki varsın ozan” diyorum.
 
BETÜL ÖVÜNÇ 

 

 
***************************

*****GÜZEL TÜRKÇE'M*****

******HABERLER****** ***SON DAKİKA HABERLERİ*** *******GAZETELER*********** *******************

Günlük Burç
 
Bugün 7 ziyaretçi (7 klik) kişi burdaydı!

........Sitede şu an hit counter çevrimiçi kişi var.